23 Temmuz 2012 Pazartesi

Balcı Kardeşler

Yerleri Çapa'nın tam karşısında, yani üniversite girişinin, ara sokaktadır. Köşe çıktığı için sokağa bakınca görür, iki adım atınca içine girersiniz. Et yemeği sevenler için hem temiz, hem fiyatları gayet uygun, hem de etini bol koymaktan kaçınmayan bir yer.

Şimdi size bunu bir vejetaryen söylüyor. Nereden biliyorum? Annemin fişlerini atıyorum şimdi... O zamanlar da yazacaktım, vakit olmadı.

Dışarı servis konusunda o kadar iyi değiller, yani hastaneye isterken çok sinir etmişlikleri var ama gidip yerlerinde yeyin, memnun kalırsınız.

Berte Milor sundu.

20 Temmuz 2012 Cuma

Dark night rises

Son dakika haberi gibi olacak ama şu haber ulaştı:



"fundraising effort...?
friday, 20 jul 2012 11:41:36 gmt 


i'm not sure how many of you guys pay attention to the news, but yet another event has occurred in colorado that makes me question the safety of doing anything. a gunman opened fire in a colorado movie theatre during the premier of the dark knight rises. as of this notice, 14 are dead & at least 50 are injured. i'd like to know if anyone would be interested in helping me put together a fundraising effort in sl for the victims' families. i can't shake the thought of how close to home this sort of thing is."


Colorado'da Dark Night Rises'ın Colorado film tiyatrosundaki premiyerinde adamın teki etrafa ateş açıyor, 14 ölü, en az 50 yaralı var. Bir arkadaşım aileleri için yardım toplama fikri atmış ortaya Second Life üzerinden. Hazır insanlıktan bahsetmişken son dakika haberi vereyim dedim.

13 Temmuz 2012 Cuma

Sizin insanlığınız!

Biraz önce Big Cat's Diary bloguna yazdığım yazıyı buraya da aktarmak istiyorum. Kedi diyorsunuz ya bana, işte ben o kedilikten onur duyuyorum!

http://bigcatsdiary.blogspot.com/2012/07/sizin-insanlgnz.html

Gelin size sizin insanlığınızı anlatayım biraz.

Onur yürüyüşüne gidiyorum, az bir vakit kalmış ve elimde bir sürü eşya var bir kısmı uzun plastik boru, giderken çöpe atacağım.

Evden çıkar çıkmaz yerde bir yavru kedi görüyorum, daha doğrusu bir ceset, bir gözü yok, bakmamaya çalışıyorum, bağırsakları az ötede, rüzgar var. Elim kolum dolu ama onu orada öylece bırakamam bırakanın yaptığı gibi.

Çöp poşetimde bir sıyrık açıyorum, ıslak mendil çıkarıyorum ve kediye bakmadan çöp poşetine sokmaya çalışıyorum. Siz ne yapıyorsunuz? Ben elimde kolumda onca eşya varken cenazeyi kaldırmaya çalışıyorum, sizin insanlığınız ise rüzgarın açtığı bacaklarımı izliyor ve ağzının suyu akıyor, kadınlı erkekli. Bu arada bacaklarım güzel değil, siz çirkinsiniz! Bacaklarım sizin çirkin ve iğrenç olduğunuz kadar asla güzel olamaz zaten!

Yardım talebi mi? Dalga mı geçiyorsunuz? Sonra bağırsakları almam gerek ama allah kahretsin ne biçim bir rüzgar var... bir türlü poşete sokamıyorum, elim ayağım titremeye başlıyor, bakmadan kaldırmaya çalışıyorum sizin insanlığınızın pisliğini... Elim kolum hala dolu çöpe doğru hızlı hızlı gidiyorum, ağladığımı söylememe gerek var mı?

En son çöp yolunda boruları atıyorum elimden çünkü poşeti toparlayamayacağım... Ağlayarak kedili poşeti atıp borularıma dönüyorum ve onları da atıyorum.

Onur yürüyüşüne giderken ve hatta ritm ekibinin arkasında olmama rağmen -en eğlenceli yerlerden biri- göz yaşlarımı tutamıyorum, sanırım en az bir saat sürekli ağlıyorum, göz yaşlarımı tutamıyorum, tutamıyorum, tutamıyorum.... Billur tuz gibi akıyorlar, akıyorlar, akıyorlar...

Bugün sabah Ümraniye'de iki göz toplam 12 metrekare mutfağı olmayan, suyu olmayan, tuvaleti dışarıda bahçeli bir evde yaşayan kadına barınağa ve belediyeye göndereceğim paketleri götürmesi için bir arkadaşıma veriyorum. Kadın temizlikçi, geliri yok çünkü artık yaşlı ve çalışamıyor, ve o gecekonduya her ay 350 lira ödüyor, suyu yok. O hali ile bahçede ikisi felçli 8 köpek ve yirmiye yakın kedi bakmaya çalışıyor. Kadının yiyecek ekmeği yok, yani var ama küflü. Yanına koyacağı bir peynri bir bir şeyi bile yok. Komşulardan aldığı su ile küflü ekmekten papara yapıp hayvanlara yedirmeye çalışıyor. Kadına konu komşu bakıyor ya da bakmaya çalışıyor. Ben kadının hikayesini duyduğum gün boyunca durmaksızın ağlıyorum, kıyafetler olur mu olmaz mı bilmeden en azından genel olabilecekleri de araya katıp giysi de göndermeye çalışıyorum, hayvanların altına sereceği örtü, annem ve babamın yastığı, felçli köpeklerin başının altına koyar, bebeklik yastıklarımdan biri... Arkadaşım dokuz koca paket mama ile götürecek ya da götürdü bunları. Tüm bu yüklemeleri yapmak için erken kalkıyorum ama kötüyüm, işlem bitince yatıyorum tekrar.

Rüyamda beni yemyeşil giydirmişler, hemşire muamelesi görüyorum bir hastanede, ben damar yolu nasıl açacağım, bilmediğim bir o var derken çalan telefona uyanıyorum. Sancım var, reglim.

Arkadaşım Digiturk'ün orada bir kediye araba çarptığını, kedinin durumunun çok kötü olduğunu, veteriner teknisyenin yıllık izinde olduğunu, kısacası gidip alabilecek kimse olmadığını söylüyor. Pijamalarla ve yataktayım. Tamam diyorum, ikinciye aradığında veterinerde olmama şaşırıyor, çünkü hayat memat meselesi ise elime ne geçtiyse giyip koşuyorum, serde kısa mesafe koşuculuğu da var.

Kediyi arıyorum güya ora ile ilgilenen görevli 'Çöpe atmışlar,' diyor, 'Ben çıkardım çimlerin üzerine...' Ağzıma ne gelirse bunu yapana söyleniyorum.

Hayvan can çekişiyor, yüzü gözü çok fena, ağzından kan gelmiş, ağzı açık gözünü açamıyor. Yine de dayan kuzum diyerek zarar vermeyeyim diye bu sefer sadece hızlı yürüyerek veterine gidiyorum. Kafa travması...

O an daha fazla acı çekmesin istiyorum ama arkadaşım gerekli her şeyin yapılmasını istiyor telefonda. Bazen gerekli işlemler yapılınca kendilerine gelebiliyorlarmış. Bu gelmeyecek, ben biliyorum ama deniyoruz. Transamine çıkarıyorlar, ağlamaya başlıyorum, annem geliyor aklıma, içimden umarım transamine kutusunu atmışımdır evdeki diye geçiriyorum.

Kediye yapılabilecek her şey yapılıyor ama kendine gelmek bir yana daha da can çekişiyor. Beni bilen bilir, yaşam ümidi varsa sonuna kadar giderim. Kediyi daha fazla acı çekmesin diye uyutuyoruz. Ben hem götürürken hem uyuttuğumuzda bunu yapan şerefsizin o küçücük yolda, hızlı gidilebilecek bir yol değil ama gidiyorlar, kaza yapmasını, ağzının burnunun yamulmasını, belasını bulmasını diliyorum. Bari veterinere götür şerrefsiz! Ne diye üstüne çöpe atıyorsun... Senin hatan yüzünden daha fazla can çekişsin, acı çeksin diye mi?!

Kedicik, daha üç dört aylık uysal cici kedicik şimdi kedi cennetinde. Sizin insanlığınız da tam da bu işte!

Ve ben aynı Ümraniye'deki okuma yazma dahi bilmeyen teyze gibi dev bir kedi olmaktan onur duyuyorum!


3 Temmuz 2012 Salı

Beyaz Bir Gemidir Ölüm

Bizim hala içimiz cayır cayır yanarken gelen zaman aşımı kararı, elini kolunu sallayarak dolaşan katiller, 2 temmuz 1993'te cayır cayır yanan sevdiklerimiz....


Hiç görmek istemediğimiz düş, yani kabus... Söylenecek ne var ki? Bunca yıl sonra bas bas bağırıp adalet sembolüne tecavüz edip çocuğuna bakmayı teklif edecek kendini bilmezlere bağlıyken kararlar...


Moğollar'ın Issızlığın Ortasında  parçasını dinleyip de tüyleri diken diken olmayan, içi acımayan var mıdır?


Bugün Nesimi Çimen'in eşinin çığlığını duyup da canı yanmayan? Böyle bir davada zaman aşımı kabul edilemez!!!




Değil hak ettikleri cezayı bulmak, üzerine bir ödül almadıkları kaldı be Cahit abi!

Aslında sadece bir Behçet Aysan şiirinden ibaret olacaktı bu yazı, çünkü

Beyaz Bir Gemidir Ölüm


sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde 
                                olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına yazılmış

dağıtılamamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm 

siyah denizlerin hep
çağırdığı

batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki bir başka şehirde
                                ölürüm.


O lanet gece yüzünden artık aramızda olmayan Behçet Aysan'ın tek kitabı Düello'dan. (kitaba bakarak yazdım, ben bu şiiri okurken o başka bir şehirde ölmüştü bile...)