Çok sevdiğim Behzat Ç. dizisinin 78. bölümü pek çok açıdan büyük bir başarıya imza atmış bir bölüm. Tüm bölümün tek mekanda geçmesine rağmen akıcılığını kaybetmemesi bile tek başına büyük başarı.
Ben burada rahatsızlık duyduğum başka bir konuya değineceğim. Hatta eskiden izlediğimiz origami programları gibi burada yazılmışı var diyerek üzerinden gideceğim. Şimdi paylaşacağım yazının yazarı bölümde bana da rahatsızlık veren kısımları çok güzel dile getirmiş. Ara ara yazıyı böleceğim.
"78. bölüm cesur ve çok özel bir bölümdü, tek mekan içinde bu kadar uzun 
bir bölümü başarıyla kotarmak çok zor iş, emeği geçen herkese tebrikler,
 beğendik ettik vesaire. Ama bu bölümden, herhangi bir dramatik zaman 
öldürgecinden fazlasını çıkaracaksak, bence üzerinde düşünmemiz gereken 
iki önemli konu var: Birincisi, Eda'nın gönderilmesi, ikincisi de Hayalet'in ergenliğindeki tacizi, bunu anlatırkenki neşesi ve 
diğerlerinden aldığı tepkiler. 
 
Behzat Ç. senaristlerinin kadın sorunu hakkında sabıkası yok değil ("menopoz teyze"
 hakaretini hatırlayalım) ama bu iki konuda bana kalırsa izleyiciyi 
dürtükleme amacı vardı (Eda'nın "cinsiyetçilik yapmayın amirim" çıkışı 
ve Hayalet'in "yok la daha çok utansın diye yaptım" demesi, 
senaristlerin tablonun farkında olduklarının göstergesi). Biz de 
"memişleri nondik nondik elledim dedi ya la ahaha" ile, "of ne muhabbet 
döndü şu ortamda be" ile kalmayalım, dürtüklenelim, huysuzlanalım biraz 
öyleyse."
Hayalet'in tacizi anlatırken gözlerinin parıltısının aşık olduğu, hoşlandığı kadını anlatırken bile bu kadar güçlü olmadığını görüyoruz bu sahnelerde. Yok azizim, Hayalet'in gözleri 77 bölüm boyunca ne olursa olsun böyle parlamadı! Ilgın'ın aşkı bile parlatmadı gözlerini öyle. Bu toplumda bir erkek taciz ettiği kız yerine aşık olduğu kadını bu şekilde anlattığında bir şeyler değişecek...
"Eda'nın kalma ısrarına rağmen gönderilmesi hakikaten 
ağır öküzlük, ağır rezillik, çok büyük kabalıktı. Ama gözümüzde o iç 
dökme sahnelerini Edalı canlandırmaya çalıştığımızda bunun bu beş cahil 
erkek için mecburiyetini de anlayabiliyoruz. Öncelikle, kimsenin Eda ile
 hayatı diğerleriyle olduğu kadar ortaklaştırmışlığı yok. Yani arada 
büyük bir samimiyet, güven, müşterek tarih farkı var. Eda hiçbirinin 
(Harun'un bile) o kadar yakın dostu değil. Bu anlaşılabilir olsa da o 
kadar öküzce gönderilmesine yetmeyecek bir gerekçe. Daha önemli, daha 
düşünmeye değer gerekçe şu bence: Akbaba da, Behzat da bir kadın 
arkadaşlarının yanında o kadar açılabilecek, duygusallaşabilecek, 
ağlayabilecek, göz yaşı dökebilecek insanlar değil. Neden peki? Yani bir
 erkeğin yanında dökülüp saçılmakla, bir kadının yanında dökülüp 
saçılmak arasındaki fark tam olarak nereden geliyor? Mesela "erkek adam 
ağlamaz" saçmalığı burada da etkin, ama yeterli değil, çünkü pekala 
ağlıyor. Ama bunu bir kadın arkadaşının önünde yapamayacak bir karakter. Akbaba bunu çok iyi biliyor, "Eda sen varken olmaz, benim hatırım için 
nolur git" diyor. Aslında erkekler de ağlıyor, yerlerde sürünüyor ama bu
 sır erkekler arasında kalmalı gibi bir düşünce mi var? Yani erkek, 
işgal ettiği toplumsal konumun sınırlarını aslında pekala delebiliyor, 
ama bunu yaptığına bir kadının tanık olmaması mı gerekiyor? Erkeklik, 
asıl o zaman, bir kadının tanıklığıyla mı deliniyor? Nasıl 
açıklayabiliriz bunu bilmiyorum, ama her açıklamanın ataerkil toplumsal 
cinsiyet biçimlendirmelerine çıkması kaçınılmaz görünüyor."
Dikkat! Burası çok önemli:
 
"Küfür 
meselesi var bir de Eda'nın gönderilmesinde. Aslında o küfürbaz öküzler,
 kadınlığı aşağılayan o iğrenç küfürleri her ettiklerinde "kusura bakma Eda" diyerek bir bakıma suçlarını itiraf ediyorlar. Behzat, "ebesini 
sikerim" dediğinde Harun'dan niye özür dilemiyor? Niye 'Akbabacım kusura 
bakma,' demiyor da, Eda'ya diyor? Çünkü sezgisel düzeyde, birinin "ebesini 
sikmenin" bir tehdit olarak kullanılmasında, sikenin, sikilene üstünlüğü
 göndermesi yapıldığının herkes farkında. arkadaş, benim ebemle sevişin,
 ikiniz de boşalın, sonra sarılıp huzurla uykuya dalın, ne güzel lan 
işte? Bunu tehdit haline getiren, bir saldırı unsuru yapan şey, tam 
olarak Harun'dan değil de Eda'dan özür dilenmesinin sebebini 
oluşturuyor. Ortada bir cinsel münasebet varsa, "sikenin" "sikilen" 
üzerinde kurduğu bir iktidar varsayılıyor, kadının sevişmedeki rolü, 
cezasını çeken bir mahkumun rolüne dönüştürülüyor. Eda'dan dilenen her 
küfür özrü, bunu aslında çok da bilinçli olmasa da açığa vuruyor. 
"Edacım kusura bakma, birbirimizle yine kadınlığı aşağılayan, erkekliği 
yücelten, cinselliği tabulaştıran varsayımlar üzerinden iletişim kurduk,"
 deniyor. Unutmayalım, hiçbirimizi leylekler getirmedi, ezici 
çoğunluğumuz bir erkeğin bir kadının "amına koymasıyla" dünyaya geldik.Bu karşılıklı bir zevk etkinliği olmalı arkadaş, bir tehdit, saldırı, 
fetih unsuru değil."
İtiraf ediyorum, şimdi gelecek Akbaba'nın orospu çocuğu dediği kısım benim dikkatimi çok çekmedi, dizideki küfürlü konuşmalara kulağımız alıştığı için benim için arada erimiş gitmiş. 
Ek: Bipli izlediğim için fark etmemişim, bipsizini izlerken aklıma geldi. 
"Ve yahu, Akbaba'nın, sevgilisinin bedenini 
pazarlayan adam için "orospu çocuğu" demesi kadar ironik, trajik bir şey
 olabilir mi? Adam pezevenk, senin sevgiline zorla "orospuluk" 
yaptırıyor, ama bunun üzerine senden duyduğu küfür hala orospu çocuğu 
oluyor. Durum o kadar vahim, tutarsız, saçmasapan ki, artık "e lafın 
gelişi" demek bana kalırsa kurtarmıyor çünkü laf yine kadınlığı 
aşağılayan, erkekliği yücelten, cinselliği tabulaştıran bir yerden 
geliyor. Yani o laf, yola oradan çıktı ve o laf hep oradan gelecek, 
anlatabildim mi? "Orospu çocuğu" olmayı kötü yapan şeyi bana tam olarak 
tarif etmeni rica etsem, oturur biraz daha ağlarsın lan Akbaba. Peki 
bunları kurtaracak başka bir savunma var mı? Akbaba samimiyetle "ya aga 
ben öyle demek istemedim, kastettiğim şey tabi ki o değil gerizekalı 
mıyım lan ben" diyebilir, bunu söylerken dürüst de olabilir mesela. Ama 
bu, ataerkil söylemin, pratik, gerçek, nedensel etkinliğini 
yanlışlayamıyor çünkü insanların eylemleri aslında çoğu kez çok 
derinlere kodlanmış bu tutarsız düşünce öbekleri tarafından yönetiliyor 
ve eylemlere yön veren bu öbekleri yaşatan, onlara can veren, 
nabızlarını daim kılan şeylerin önemli bir kısmı (tamamı?), tam da bu 
tür söylemler. Yani ataerkil söylem, yalnızca "bak gördün mü, Akbaba o 
adam orospu çocuğu derken, Behzat Ç. Eda'dan özür dilerken mantıksal 
tutarsızlığa düştü" gibi entelektüel bir akıl yürütmeye oyuncak değil, 
boşanan karısını bıçaklayan adamın, o bıçağı o etten içeri sokabilmesini
 sağlayan gerçek, maddi nedenlerden biri. O adam, böyle söylemler 
arasında büyüyor ve erkekliği yücelten, kadınlığı aşağılayan, cinselliği
 tabulaştıran o "mesajı" çok iyi alıyor. O mesaj, onun, hepimizin çok 
içlerine, iliklerine işliyor. Yani durum ciddi. sen ataerkil bir söylemi
 her telaffuz ettiğinde, o bıçağı o etten içeri sokan, o tokadı 
patlatan, cahil cühela ebeveynlere yalnızca maddi kaynakların değil, 
ilgi, sevgi, şefkat ve saygının aslan payını erkek kardeşe verdiren o 
ideolojik formasyonu yeniden üretiyor, ona kan veriyorsun. 
 
Toparlayacak
 olursam, Eda'dan ileriki bölümlerde sert ve sarsıcı bir tepki 
bekliyorum bu cehalet ve ağır öküzlük için. Hadi kız, görelim seni. 
 
İkinci
 düşünülmesi gereken, bence, Hayalet'in ergenliğindeki taciz hikayesi ve 
belki de ondan çok, ne Behzat'ta, ne Harun'da, ne Akbaba'nın kendisinde, ne
 de sözlük yazarlarında "asdflkjşljş"dan öte bir tepki uyandırması. Senaristlerin, fazla saf değilsem, aslında burada aynaya bakıp 
hesaplaşmamızı talep ettiğini düşünüyorum. O kısmı birebir hatırlatayım:
"Behzat: İlk ellediğin memeyi hatırlamıyon sen, öyle mi?
 
Hayalet: Hatırlıyom hatırlıyom da, öyle boştan, saçma bişey. Sonra şeyaparım abi, başka bi zaman ben sana anlatırım onu ya. 
Behzat: Yok lan anlatma zaten ne anlatıcan bana, anılara saygısızlık olur, olur mu öyle şey.
Hayalet: Ya yok abi anısı manısı da yok abi ya, şey, komşunun kızı... ergen 
dönemimiz işte. Bunun şeyleri, memişleri çıkıyo, utanıyo salak, kenara 
köşelere saklanıyo falan. Ben de gel kız buraya dedim, elledim, 
memelerini.
Harun: Utanmana gerek yok manasında mı?
Hayalet: Yok la daha fazla utansın diye. Zaten utanmış, eve gitmiş ağlamış 
mağlamış annesine. Annesi de bunu sopalıyo noldu diyo, işte diyo benim 
memeleri elledi diyo nondik nondik diyo, diyo ki işte ben hamile kalır 
mıyım diyo tamam mı [hayalet güler. harun da güler]. Annesi bunu dövüyo,
 babası mabası geliyo neyse, olay büyüyo da bunlar kalktılar bizim eve 
geldiler, bisürü kavga mavga, oo fena yani.
Behzat: İyiymiş la hikaye."
Ben bu kısımda buhranlar geçirmeye başlıyorum, Hayalet karakterinin büyüdüğü semt, oradaki insanların yapıları, bu insanların cinselliğe bakış acıları, kızın ne hale geldiği, belki de sonsuza dek içe kapandığı geliyor aklıma. Anlattığı olayın travma dozu arttıkça ağzıma bir yastık dayayıp nefes almam durana kadar boğuyorlar sanki. Aileler girmiş araya, kız hem tacize uğramış hem dayak yemiş, olay büyümüş, duymayan kalmamış.... Ay ay ay! diye çığlık atmak istiyorum. Uğradığım hayal kırıklığı, duyduğum rahatsızlık o kadar büyük ki kendimi rakıya, şaraba vurasım geliyor.
İstiyorum ki olmasın sonumuz böyle, diken üzerinde farklı bir kod arıyorum. Behzat'ın 'Hee iyiymiş' demesi ile ben eriyip tükeniyorum. Paralel bir evrende uyanmak ve o mekanda bulunanlardan en az birinden durumun yanlışlığına dair bir kelam çıktığını duymak istiyorum. Bir Akbaba dönsün Hayalet'e 'Sen de bunu sırıta sırıta marifet gibi anlatıyon' desin mesela.Yalnız değilim.
Soruyorum in memory'ye: Tepki gelsin diye mi böyle yazdılar?
۞ Evet olabilirdi sanırım, ama yazarlar en azından solun kıyısından 
köşesinden geçtiğini tahmin ettiğim insanlar. Behzat'ın o türden bir 
yorumunu sahiplenebileceklerini, seyirciye "iyi hikayeymiş hakkaten" 
dedirtmek amacıyla yazdıklarını sanmıyorum. Seyirciye bu kadar 
özdeşleştikleri insanların aslında ne düzeye inebileceklerini hatırlatma
 amacı güttüklerine inanmak istiyorum. Ama öyle bir etkinin yakınından 
bile geçmediğini üzülerek farkettim ekşi'de okuduğum yorumlarda. Burada 
tabi seyirciye "Yahu senaristin demek istediğini anlamamışsınız bile" 
diye tepeden bakmak da tehlikeli, çünkü tek yapabildiğimiz dışarıdan 
niyet okumak. Ama elimizde en azından üzerinde özgürce konuşabileceğimiz
 bir kurgusal malzeme var, ve bence o malzeme bir eleştiri için iyi, 
işlevli bir malzemeydi, bölümü bu yüzden beğendim ben. Ama İşler Güçler 
ve Behzat Ç. gibi erkek dizilerinin başından beri takipçisi ve hayranı 
olduğumu da itiraf edeyim, belki de konduramıyorumdur sadece bunu 
senaristlere. 
Orada belki de Akbaba'nın kendi sevgilisinin 
yaşadıklarından yola çıkan olumsuz bir yorumu, Behzat'ın hemen ardından Hayalet'e dönüp "He, iyiymiş. sen de sırıta sırıta marifet gibi anlatıyon
 bunu he mi?" falan gibi bişey söylemesi, yalnızca Hayalet'le değil Behzat'la da gerilmesi, aralarındaki o "aman abi gözünün yağını yiyeyim"
 hiyerarşisinin sarsılması, bu konuda Behzat'ın da gıkını çıkaramayacak 
olması vs belki de daha vurucu olabilirdi. Ben olsam sanırım öyle bir 
şey yazardım. ama diğer yandan, tüm dizinin senaryosu baştan sona bana 
kalsa, didaktik bi belgesele dönüp saçmasapan bişey de olabilirdi. Ama 
bu haliyle kalınca beş öküz öküzlükleriyle kaldılar, seyirci de "iyi 
hikaye" yorumunu sahiplendi hakikaten. benim de kafam karışık.
Yazısına geri dönüyorum: 
"Hee,
 iyiymiş amirim, iyiymiş. yahu malum ataerkil kodlamalar yüzünden kendi 
bedenindeki değişimden utanan, bunun için "salaklıkla" suçlanan bir 
gencin ilk "cinsel deneyimini" ailesinden şiddet görmeye, bilgisizlikten
 kaynaklanan hamilelik korkularına, neredeyse adli bir vakaya kadar 
uzanan travmatik bir tacizle yaşamasından bahsediyoruz. Hayalet pişmiş 
kelle gibi sırıtıyor, Harun'un suratında o her zamanki ebleh tebessüm 
beliriyor, Behzat Ç. pek beğeniyor. Hiçbiri de demiyor ki, 'lan yavşak, o 
genç kızın büyük olasılıkla ruhsal yapısının içine sıçtın, muhtemelen 
artık bedeninden daha da utanmasına, maruz kaldığı taciz yüzünden bile 
kendisini suçlamasına, ailesinin üzerindeki baskıyı arttırmasına yol 
açtın, bundan sonra karşılıklı rızaya, saygıya ve özgürce zevk alıp 
vermeye dayalı bir cinsel hayat için tüm bunlarla hesaplaşmasını, 
bunları yenmesini, kendisiyle mücadele vermesini zorunlu kıldın, afferin
 sana iyi bok yedin bi de geçmiş karşımıza ağzı kulaklarında anlatıyosun.' Mesele Hayalet'i yargılamak, asmak kesmek değil, hepimiz o yaşlarda 
türlü cahillikler yaptık, ama tacizin bu kadar normalleşmesini, 
insanların tüylerini ürpertmesinden ziyade kahkaha konusu olabilmesini, 
kah hüzünlendiren, kah neşelendirendeki neşe unsuru olarak görülmesini, Akbaba'nın yürek parçalayan hikayesinin ortasında ortamı yumuştan geyik 
malzemesi görevini üstlenebilmesini sorgulamamız, bunun üzerine gitmemiz
 lazım.
Özetle: Bu beş erkeğin, Eda'yı oradan göndermek zorunda 
olmasıyla, bu iç burkan taciz hikayesini geniş mideler ve tebessümlerle 
karşılayabilmesi arasında çok gerçek, elle tutulur bir bağ var. Bu bağı 
küçümsememeli, kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüzlerin, homofobik 
saldırganlığın gemi azıya aldığı bu topraklarda bu bağ konusunda 
özellikle çok uyanık olmalıyız. Bölümü beğendik, keyifle izledik de, 
senaristlerin kör göze parmak sokmadığı bu meseleleri ciddiye almak, 
karakterlerle kurulan özdeşleşmelerin ötesine geçebilmek de bence 
aldığımız keyfin karşılığıydı, en azından bir kısmını hep beraber 
ödeyelim istedim."
 in memory of botvinnik  
۞ Ben hala Hayalet'in "Yok la daha da utansın diye yaptım" cümlesinin 
senaristlerin bize verdiği bir ipucu olduğunu düşünüyorum. Yani oturup 
da o solcu çocuğun (serbes değil, öbürü, uzun saçlı) bilgisayar başında 
bu diyaloğu yavaş yavaş yazarken öyle bi cümleyi "oo geyiğe bak hacı 
bunun ekşide iyi gideri var" falan gibi yazmasını canlandıramıyorum 
kafamda. Ama Akbaba'nın gık çıkarmamasındaki abukluğa katılıyorum 
tamamen. Ama ne bileyim, o da öyle bi öküz işte. psikopatın, manyağın 
teki hatta. hatta yazık şimdi acıdım adama.  
Ben ise öyle düşünemiyorum, ekşi veya herhangi bir sözlüğü düşünerek yazıldığını zinhar düşünmüyorum gerçi, bir yandan artık çoğunluk olmuş sözlük yazar güruhunun genel tepkisi benim için belirleyici değil.
Senaristin hepimize bir açıklama borçlu olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki bölümler bize gösterecek.
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder