30 Mayıs 2012 Çarşamba

Sağlık Bakanlığı

Geçen sene yazdığım bir yazı var.


Bakın ne yazmışım geçen sene sağlık bakanlığı ile ilgili  utanmadan gebelik ve kürtaj var mı diye sormuşlardı....


https://twitter.com/deliberte/status/207572421291687936



aile hekimliğinin gelmesi ile beraber kadınların doğurganlık istatistiklerini tutmaya karar vermiş kurum. bre sağlık bakanlığı, sen ki evli olmayan kadınlar hamile kaldığında devlet hastanesinden ne doğum süreci ne de kürtaj için yararlandırmıyorsun. evli olmayan kadının kültüründe seksin işi ne? evlinin bile yok sana göre. 


ne oldu? kadınlar üç çocuk doğurmayınca şunları bir de biz kontrol edelim, pisliğine mi doğurmuyorlar mı dedin? madem ilgilisin aile planlamaya önem veriyorsun, bundan sonra kadınlara evli veya bekar olması önem gözetmeksizin aynı hizmeti sunmaya karar verdiysen amenna. ki sen de biliyorsun ki yakın bir zamanda böyle bir yasa çıkmayacak. rica ediyorum beni utandır. yoksa istatistik malzemesi gibi hissettirip önem veriyormuş gibi yapmakla olmuyor bu işler. 


yoksa özel kurumlara ne kadar kazanç sağladığını mı hesaplayacaksın? ne yapsam, ne etsem bu kayıt altına alma ile ilgili olumlu bir yön bulamadım. güya kontrol içinmiş... bir de mememi bol bol elleyecekmişim. çok yararlı. 


bu arada artık aile hekiminizden korunma yöntemi için ne kullanıyorsanız ondan talep edebiliyorsunuz. doğum kontrol hapı ve prezervatif. fazla hayale de dalmamak lazım.


neyse, umarım bu konuda yanılırım. kendimi resmen kirlenmiş hissediyorum böyle, bir istatistik gibi kullanılıp atılmış... devlet, ya doğru düzgün hizmet ver ya da çek elini rahmimden. ben ona senden iyi bakıyorum. 


daha da nasıl anlatılabilir ki?
(deliberte, 11.02.2011 15:56)

nasıl delirdim aslı eser örneği

Şöyle olabilir mi mesela?


Yazmayayım diyorum, sonra yazarım diyorum, hayatımdan yiyor üzerimde hak iddia edenler. 


https://twitter.com/RT_Erdogan/status/207564402252189696


E bırak intihar edene de müsaade et. Köprüden atlarken niye karışıyorsun adamın işine ya, hakkını kullansın. Böyle saçmalık olur mu?


En son Cem Özer yazmış:  ama intihar yasak degil. İkna etmek ayri yasaklamak ayri. Ayrica dogmamis ve nefes almaya baslamamis fetus birey sayilmadigi>><icin dinen canli sayilsa da hukuken canli sayilmaz ve cinayete girmez. Fetusun yasami anneye baglidir. Siz de hatirlarsiniz >><< kurtajin yasak oldugu yillari. Caresiz kadinlar metdivenalti diyebilecegimiz yerlerde kurtaj olur ya da elbise aski cengeli ><< kendileri yapmaya kalkar kan kaybindan olurlerdi. Asil cinayet kadinlarimizi buna yeniden mecbur edecek yasalari cikartmaktir.


https://twitter.com/cem_ozer/status/207571697958785024


işte böyle başlıyor...


bir de Hakan Savran demiş ki:


kürtajın yasak olduğu 65 ülkede yılda yaklaşık 70 bin kadın gizli ve sağlıksız kürtajdan ölüyor. 


 https://twitter.com/hakanxsavran/status/207573341886885888

Ben de kaç gündür twitter'dan bunları yazıyorum:


Muhafazakar siyasetin ahlaksızlığı evrenseldir, nedense en çok da onlar ahlaktan bahseder... Lech Walesa'yı bildiniz mi? Polonya?
Utanmadan 13 yaşındaki çocuğa kendi rızası diyen adalet neyin tecavüzünü kabul edecek? Kürtajı yasaklamak kadın cinayetlerini umursamamaktır
Hangi çılgın kürtajı yasakalayacakmış şaşarım? '70'lerin septik servislerine geri dönmek mi istiyorsunuz? Tecavüz olursa olabilir demişler.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ben süt içmem!

Bu video tüm vejetaryenlere ve veganlara gelsin. 


Sevgilerimle,


Berte


Jael ve Nilüfer


 刀 kendisinin ve hatta kedisinin uyumasını yasakladığım sour sour cherry. dün sabah altıyı çeyrek mi ne geçiyordu, gözleri kapansa da yüzüne su atmaya çabalamamla ayakta yayınımı dinledi. öte yandan pek güzel çalışı da tadından yenmiyor; kah danimarka semalarında kah reykjavik dolanıyor. kendisiyle birlikte bir gün müslüm gürses'in kapısına dayanıp "nilüfer" söyleteceğimize de inanıyorum. hatta gelse canlı canlı bize söylese ne güzel olur, olmaz mı berte!
(jael, 24.09.2010 03:36)


Olmaz mı be Jael? Bugün Nilüfer şarkısını yeni birine daha tattırırken Jael'den ve gece yayınlarından bahsettim, aklıma fokurdayan bilgisayarı, komik burç yorumları, hep beraber dalga geçtiğimiz Marie Claire testleri geldi.


Geceleri uyuyamayan çocuklardık, hepimiz birbirimizi tanırdık. Jael'i ilk ve son 16 Mayıs 2011'de gördüm, 17 de olabilir, belki saat 12'yi vurmuştu, kansız çıkacağını bile bile koşa koşa gelmişti. Sonra bir daha göremedim. Bir daha rastlayamadım da, sırf sevdiğim insanlarla iletişimde kalmak için açık bıraktığım sözlük hesabımdan mesaj atmaya kalktım, kilitlemiş hesabını. Kim bilir nerelere kafa izni almaya gitmiş... halbuki biz beraber Müslüm Gürses'in kapısına dayanıp Nilüfer söyleyecektik... 


Seni çok özlemişim Jael, haberim yokmuş. 



23 Mayıs 2012 Çarşamba

Arkadaş için yenen çiğ tavuklar vol 1

Arkadaş dediğime bakmayın, gündelik sığ anlamı ile kullanmıyorum, dostumuz canımız dediğimiz insanlar vardır ya, haklarını nasıl ödeyeceğimizi bilemediğimiz, onlardan bahsediyorum. Bu canlardan bir tanesi beni sadece birkaç aydır tanımasına rağmen annemin ve benim zor günlerimde sanki kardeşimmiş gibi kendini paralamış birisi. Aynı mahallede kedi beslerken tanışıp daha iki aylık Şirin hanımın bacağını kırması sonucu yaptığımız imece ile yakınlaşmıştık. Hakkını nasıl ödeyeceğimi en bir bilemediklerimden birisi, kendisi bir kedi delisi olduğu için, düşünün ki ben yanında müthiş normal bir insanım, benden rica ettiği şeyler kedilerle ilgili oluyor ve iki elim kanda olsa dahi elimden geleni yapıyorum. 


Dün minik bir kediyi kurtarmak için nalburdan iş eldiveni alıp bir arabanın altına girdim mesela. Trafik yoğun, yanımdan geçen araçların odak noktasıyım, üstüme başıma bakmadan, ki bilen bilir ne kadar titiz olduğumu, ben üzerimdekilerle yere yatmış araba altına giriyorum minik bir yavruyu kurtarmak için. Düşündüm de aslında vaktinde ustaya verselermiş benden iyi kaportacı olurmuş, neyse.


Bir önceki yazıda sözü geçen kedi taşıma kapları ile dolu yaya hikayem tam da bugün işte, hoş, öteki de dündü. Daha neler neler var, konu dağılmasın.


 İki kedi var, yakalanıp kedi kabına konup veterinere yetiştirilecek çünkü zaten işten gelene kadar saat olmuş kaç... Birini tıkmış, diğerinin eşgalini verdi, ben de doğru kediyi ondan önce gidip kutuya tıktım, o bir yandan ölüyorum dese aksatmayacağı kedi besleme işleri ile uğraşıyor. Neyse sonuçta elimde iki kedi dolu, biri boş 3 kedi kutusu oldu. Beli sakat zaten, kıyamıyorum, dedim taşırım, artistlik edip bir kedi kabı tutacağına boş olanın tutacağını ekledim ama ne fayda, iki adım yürüyemedim. Geri dönsem bana kıyamayacak, mesele uzayacak, ilk kez cep telefonum için kullandığım  kulaklık kablosu işe yaradı. Üçüncü ve boş kabı kulaklığın kablosu ile boynuma astım ve ağır ve asil adımlarla veterinere yürüdüm ama görseniz asacaklar herhalde derdiniz, iki kedi ağlar mavlar, boynuma asılı kap sağlam değil, ön kapağı düşüyor, ona dikkat ediyorum düşmesin diye derken sağ salim veterinere vardım. En az beş dakika boynuma doladığım kabloyu kedi kutusundan çözmekle uğraştım ve düşündüm. Bunu ancak ve ancak onun için yaparım ve de canım çıksa da asla gocunmam.


Sevgili dostlarım, bu da böyle biline!

Sürücülerden nefret etme nedenleri 1: Her koşulda saygısızlık

Uzun süredir aklımda yazmak, özellikle büyükşehir tabir edilen welcome to the jungle yerlerde yaşıyorsanız bu nefret gün be gün büyüyor.


Baştan belirtmek isterim ki bu yazı nazik, kibar, kurallara uyan, yayalara saygısızlık etmeyen, trafik kurallarına göre uygun yerlerde veya nezaketlerinden yol veren sürücüleri hariç tutmaktadır.


Oturduğum sokak dar bir sokak, yaşadığım olaylar tek burada değil ama daha çok burada. Neden? Çünkü kal bile diyemeceğiniz bir kaldırım, çok genişmiş gibi ortasında direkler, elinizde poşetle yürüyemiyorsunuz falan, tekerlekli bavul, pazar çantası gibi şeyleri zaten unutun. İşte bu kal'ın yanında dizi dizi park etmiş otomobiller, size kalan tek araba geçişlik aracın ve yayanın ortak paylaşmak zorunda kaldığı bir alan(sana yakın bir Sunay Akın gibi olmuş, sonradan okudum da). Elinizde yükünüz mü var? Poşetse zaten sallanmıyor, pazar çantası veya tekerlekli bavulsa çekil kenara uyarısı alıyorsunuz, büyüklük sizde kalsın, her gün onlarca araca yol veriyorsunuz. Mübalağa yapıyorsun denmesin diye söylüyorum, evet her gün onlarca araca -gerçek sayı- yer veriyorum ve her seferinde küfrediyorum, bana yol bırakılmıyor, üzerine gasp ediliyor, havanın üzerinde falan yürümem gerekiyor sanırım. Suyun üzerinde adım... 


Bugün elimde tam 3 adet kedi sepeti var, biri dolu, diğeri dolacak, biri bir elimde, ikisi diğer elimde, o kaldırıma yan yan bile girmem imkansız ve zaten benim de yaya olarak her sürücü gibi yetişmem gereken yerler var, bir sokak kedisi daha toplanıp veteriner kapanmadan kliniğe yetiştirilecek. Sürücü halimi görüyor, ben araç sesini duyuyorum, zaten hızlı yürüyorum, arkadan düt, azıcık bekle görmüyor musun elimdekileri diye ilk kez dönüp bağırdım, zaten hızlı yürüyorum, zaten elim dolu ve ağır olmasına rağmen hızlı yürüyorum ve o şekilde yürüyebileceğim başka hiçbir yer yok, yoksa zaten araç yolunda ne işim var? Sorun şu ki orası zaten araç yolu değil, benim yolum! Türkiye'deki trafik kuralsızlığı sağ olsun ikimizin yolu, bu durumda önünüzde yürüyen eli kolu üç tane kedi taşıma sepeti ile dolu bir kadına utanmadan çekil der misiniz? Yok öyle bir dünya, yok efendim, diyemezsiniz! Ha o kişi lay lay yavaş yürüyor olur, kenara çekilebilecek durumda, elinde eşyası olmayan biri olur dütleyip yol isteyin ama bu ne terbiyesizlik bu ne arsızlık?


O kadar bıktım ki bu saygısız sürücülerden, plazandan çıkmışsın ve zaten ters yönden kolayına geldiği için köprü trafiğine ya da her nereye ise oraya giriyorsun, ters yolda olduğun için zaten suçlusun, bir de üzerine utanmıyorsun eli kolu dolu yayadan yol istiyorsun! Sürücü! Kendine gel! Ya da git dağda ormanda dilediğin gibi sür arabanı, gez sokakları.... 


Ters yönden gitmeye çalışıyor olmaları diğer araçlar için de sorun yaratıyor, arkadaşımın kaç kez apartmanının otoparkına girmek için bu hem ters yönden gelip hem de yol vermeyen geri zekalılarla kavga ettiğini bilirim. Tüm mahalle de desteklerdi çünkü sonuna kadar haklıydı. Haklıyız.


Ehliyet bu kadar kolay verilmemeli ve çok kolay geri alınabilmeli, ta ki insanlar önce insan olduklarını ve kimseden üstün olmadıklarını öğrenene kadar... Zor mu dediniz? Elbette zor ama zor olan hiçbir şey imkansız değildir.


Bu Cenk Erdem parçası benim gibi deliren tüm yaya ve sürücülere gelsin:


Sevgilim, sana geleceğim ama önce şu öndekini döveceğim...


Sana ben ehliyet verenin adını merak ettim şimdi...


Düt düt, çekil dedim yolumdan!



18 Mayıs 2012 Cuma

devrim mi istemiştiniz?

Bazı şeyler elinize tam da o anda geçer ya, o andan kastım ne biliyorsunuz, tam da o an ifade etmeye ihtiyacınız olan şey, tam da ifade etmek istediğiniz şey, sonra önce harfler, sonra kelimeler, tümceler derken koca bir metin kavrayıverir sizi. 


Hani Mülksüzler'de Ursula ablamız der ya 'devrimi satın alamazsınız, devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak...' diye. Çoğu insan Billur tuz reklamının akar akar akar'ı gibi bakar bakar bakar ve hiçbir şey anlamaz, işin kötüsü anladığını zanneder, bunun bir sanrı olduğunu anlatamazsınız bir türlü derken Krishnamurti İlk ve Son Özgürlük ile imdadınıza yetişir. Çünkü;


Devrim ancak şimdi mümkündür, gelecekte değil. Yenilenme bugündür, yarın değil. İşin zor yanı, çoğumuzun anlamaya niyetinin olmaması, çünkü anlarsak bunun hayatımızda bir devrime yol açacağından korkuyoruz ve karşı koyuyoruz. Zamanın önümüzdeki zorluktan kurtulmanın bir yolu olmadığını gören ve dolayısıyla yanlış olandan kurtulmuş bir insan, doğal olarak anlamaya niyetlidir; o yüzden de zihni kendiliğinden sessizdir, zorlama olmadan, çaba olmadan. Zihin dingin ve sakin olduğu, herhangi bir cevabı veya çözümü aramadığı, ne karşı koyduğu ne de kaçındığı zaman - ancak o zaman bir yenilenme olabilir. Çünkü o zaman zihin doğru olanı algılayabilir,. İnsanı özgür kılan gerçektir, sizin özgür olma çabanız değil. 

11 Mayıs 2012 Cuma

sürekli bir geç kalma hali

halbuki yazacak ne kadar çok şey var, yazmak için ne kadar az zaman, yaşamaktan çaldığımız zamanı yaşamı öldürerek mi harcıyoruz yoksa?


sürekli bir geç kalma, hayatı kaçırma hali, neredeyse bir vogon treni.

1 Mayıs 2012 Salı

1 Mayıs 2012

Bu senenin '1 mayıs'ını farklı bir şekilde kaleme almak istedim, twitter'dan insanların gönderdiği görsellerden bir demetle anlatayım dedim. Öncelikle işçi ve emekçi herkesin 1 Mayıs'ını kutlarım ve şu şarkıyı armağan ederim:




Şimdi birkaç hoş görseli paylaşmak istiyorum, en beğendiklerimden biri: 
GÖRÜNMEYEN EMEK SESİNİ YÜKSELT!


gönderen: ayı 

Kazım Koyuncu için hazırlanmış afiş harikaydı, HESLERE İNAT YAŞASIN HAYAT!


gönderen: Işın Eliçin

Çarşı grubu alışıldık pankartlardan farklı bir konuya, çocuk haklarına ve Çocuk Hakları Bildirgesi'ne dikkat çekti, çok hoştu:


gönderen: Tuncer Doger

Çocuk demişken şunu es geçmek olmaz:


gönderen: Elsa

Bu arada not düşeyim, maalesef Şirinler ve Komünizm arasında kurulan korelatif hikayenin gerçekle ilgisi yok.

Bir enstantane de Ankara'dan, 2007 Ankara Bağımsız Milletvekili adayı Müslüm Çalı ve ailesi:


gönderen: Tufan Come On

Benim gözüme çarpanlar bunlar oldu, 'şu da var!' önerilerinizi buradan veya twitter üzerinden @deliberte'ye 'mention' atarak gönderebilirsiniz. 

El fikir sağ olsun tiyatrocu arkadaşlarımızdan iki fotoğraf linki gönderdi.
En renkli kortejlerden biriymiş, olmasın mı?


gönderen: Şehrin Tiyatrosu

To Belediye?


1 mayısta  ve ve tüm oyunculuk bölümü öğrencileriyle yürüyoruz
gönderen: Şehrin Tiyatrosu

Derleme hala eksik gerçi, bir rengarenk LGBTT enstantanesi olması gerekirdi burada.



Bu yazıyı yazarken aklımda hep RedHack vardı, iyi ki varsın RedHack!

El pueblo unido jamas sera vencido!