18 Haziran 2012 Pazartesi

Babamız bizi çok sevdi!

Esra'ya, Burcu'ya, Sevgi'ye, Firdevs'e, Meltem'e, Berrin'e, Özlem'e, Özge'ye...

Bir babalar gününü daha atlatmanın rahatlığı içerisindeyim. Neyse ki anneler günü kadar/gibi insanın gözüne gözüne sokulmuyor. Yine de her babalar günü babası hayatta olmayanların suratına tokat gibi çarpıyor. Hele benim gibi babanızın dostu manevi babanızı da kaybetmişseniz daha bir sert hissediliyor bu tokat. 

Yazıyı ithaf ederken nick kullanmak istemedim, hepimizin aslında gerçek insanlar olduğunu, kullandığımızın nick'lerin arkasında gerçek birer kimlik olduğumuz vurgulamak için. Şurada gördüğünüz karakterler gerçek bizlerin birer yansıması. Bence bunu sık sık vurgulamak gerekiyor.

Yazının başlığını atarken Perihan Mağden'i düşündüm, Babasız Kızlar Balosu'nu düşündüm. O şarkı yüzünden babasızlık konusunda hiçbir fikri olmayan insancıkların saçmalıklarını okudum. Midem bulandı, hem de ağır bulandı. Babası olmayan ben, Esra ya da Özge değil, onlardı. Şarkının ya da şiirin diyelim, ne demek istediğini dahi anlamamış insancıklar...

Oysa babamız bizi çok sevdi! Hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar çok! Üstelik çirkin de değiliz, gayet güzeliz!

Sonra dediler ki: Babası yok, onun için kendinden büyük bir erkekle beraber. Saçmaladıklarını anlatamadık, babası onları sevmeyen çirkin kızlar içindi o. Babamız bizi çok sevdi. Konu hakkında bir yazımı, polly jean'in isteği üzerine hala asıl yazdığım yerden silmiyorum ve burada paylaşıyorum:

Babası yok onun için kendinden büyük erkekle beraber


 kısık ateşte bilgi edinmiş aydınlanamamış insan zırvası.

biraz önce cha ile konuşuyorduk, dedim o durumun aslı öyle değil, dedi doktorlar öyle diyormuş. o doktorların hepsini sikeyim. bu bir. doktor olmuşsun hala aritmetikle logaritma çözmeye çalışıyorsun, defol git. kısık ateşte aydınlanamamış da seninle aynı şeyi söylüyor. ne farkın kaldı? insanlar kalıba sokmayı seviyorlar, doktorlar da.

bu da iki: bu önerme nedense kadınlar söz konusu olduğunda babası yok, babalık yapmıyor, baba var ama yok gibi bilmemnedir de erkekler söz konusu olduğunda kadının tecrübesinin cazibesine kapıldı. oldu yarram, yanılıyorsunuz yarram. o zaman anası olmayan erkekler de yaşlı kadınlara sarardı, alakası yok. sevgilide baba aramak da en hafifinden sapıkça.

peki nereden geliyor bu genelleme kalıba sokma isteği? şu aydınlatmacı sözlerim size her şeyi gün gibi ışığa çıkaracak bakın:

bu iddianın aslı ne biliyo musun? kadının sürekli kendisini korunma altında hissetme arzusunda olduğu sanrısı. olgunluk, bilgi birikimi, bunlar elbette etkiliyor ama sadece yaşı büyük diye tercih edilseydi bu adamlar mahalle komşusu mehmet amca ile de beraber olmak isteyenler hanım kızlarımız olması gerekirdi, tercih edilen yaşlı adamlar ya birikimli ya da kadın orospu ruhluysa paralı vs baba ve korunma ihtiyacı ile zerre ilgisi yok, para ile ilgili olanın kendini ahlaksızca garantiye alma ile zerre ilgisi var ama o onun ahlaksızlığı.

bu yeni bilginizin hayrını görün.

(deliberte, 05.07.2011 12:48)

Arada biri Babasız Kızlar Balosu diye çıkıveriyor, durur muyum? Yapıştırıyorum cevabı:

babası yok denince babasız kızlar balosu'nu ve babaları terk etmiş kızları anlamak ne tuhaf bir yanılgı. babanın öldüğü için olmaması ile bu durum arasında dağlar kadar fark var oysa ki, öldüğü için mi babayı cezalandıracağız? adam ölmüş gitmiş... keşke ölmeseydi tabi, çevremdeki birçok babalı kızdan daha çok babalıyım buradan bakarsak. varlığı süresince eksikliğini hiç hissetmedim.

(deliberte, 06.07.2011 23:59)

Bakın başka neler yazmışım babamla, babalarımızla ilgili:

Babanın ateist olması


bu durum bir de babanın imam hatip lisesi'nde öğretmen olması durumunu kapsıyorsa oldukça renkli sahneler yaşanır aile efradı tarafından. yıllarca size imamın kızı denir, halbuki sizin ne imamlıkla ne kızlıkla alakanız yoktur. lan!?

based on a o kadar true bir story ki.

(deliberte, 26.07.2011 18:11)

Bir de peygamber gibi adamdı derlerdi, ona da gülümserim hep.

Babanın ölmesi

 

Hatırlıyorum, hüngür hüngür ağlayarak girmiştim bu entry'yi ve içimdekileri dökememiştim. Çünkü ben babamın öldüğünü ancak bu yıl, 17 sene sonra kabul edebildim.

(bkz: ağlamaktan entry girememek)

(bkz: yıllar geçse de üstünden bu kalp seni unutur mu)

babanızın ölümünün üzerinden yıllar geçse de acısı taze kalır. geçmesini beklemeyin. ölmesinden dört yıl öncesinden hazırlanmaya başlasanız bile o sizi hazırlıksız yakalar. her ölüm erkendir, yıllar çoğaldıkça azalır. sık sık düşünürsünüz hala hayatta olsaydı siz nasıl biri olurdunuz, bu kadar güçlü mü olurdunuz yine yoksa daha mı güçlü... cevabın ikincisi olduğunu bilmeniz içinizi daha bir kanatır. rüyanızda görseniz çocuk gibi sevinirsiniz. açelya şarkısını söyleyemez olursunuz çünkü kime olduğunu bilmeden babanıza söylüyorsunuzdur ve kasetin içinde "babama" diye yazıyordur, bir yerlerde beraber söylediğiniz samanyolu nu duysanız hüngür hüngür ağlamamak için kendinizi zor tutarsınız, daha doğrusu tutamazsınız. ölümünün üzerinden on üç sene geçmiş olsa da entry girerken gözlerinizden yaşlar süzülür. yanınızda olmasını, ona sarılmayı çaresizce özlersiniz.

(deliberte, 14.04.2008 04:43)

Bunları bu sene şurada yazdım ama bu sefer sonuna dek hissederek, bastırmadan, dışarı çıkmasına izin vererek...

http://lalibertedenmektuplar.blogspot.com/2012/06/baska-bir-son-nefes-veya-ilk-nefes.html
Denizin içinde karanlıklar gibisin, ışığın içinde saklıdır bilmezsin, hayat artık sensiz akıp gidiyor, senden habersiz sessiz...



Geçen gün de birisi şu başlıklı entry'yi oylanmış:

Babanın söylediği unutulmayan sözler


bir an hiçbir şey hatırlamadım ve korktum. zaman anıları bu kadar çabuk mu yiyor? doğduğumda babamın bana yazdığı şiiri unutamam, söz deseniz bir sürü sözü var ama tıkandım işte. aklıma 5 yaşından beri ne zaman arkadaşları ile rakı içse yanına çağırıp 'kızım bi fırt çek, aferin, bi fırt daha çek, bakın kızıma nasıl rakı içiyor' sözleri geldi, 'aslan kızım benim' de bonusu. daha o yaşlarda dört fırta kadar çektiğimi bilirim. hatta (bkz: rakı içen kadın/@deliberte)

sonra ben yemek konusunda dünyanın en uyuz çocuklarından biri olduğum için adamcağız şarkıcı kesilecekti neredeyse, garson berte getir'ler, nar gibi domatesle beyaz peynir'ler havada uçuşuyordu. garsonlu olan çarlistondan uyarlama da diğerinin ciddi ciddi varolduğunu düşündüm hep. sözlerini de yazayım tam olsun:

nar gibi domatesle beyaz peynir
bir parça ekmekle beraber yenir
gel onu seninle yiyelim
her an düzelir keyfin neşen gelir

bir seferinde de, bu sefer ilkokuldayım, madonna hayranıyım, açmışım kaseti elimde deodorant şişesi şarkı söylüyorum, daha ingilizce falan bildiğim yok, hello mello, güya söylüyorum, odamın kapısı kapalı. babam kapıyı açıp kafasını uzattı, ben çok utandım. niye utanıyorsam... 'aferin kızım, devam et sen, böylelikle dili daha kolay öğrenirsin,' dedi, ben kalakaldım. niyeyse gülmesini falan beklemiştim. sadece hoşuna gitmesinin getirdiği bir gülümseme vardı. ben sıkılmadan devam edeyim diye kapıyı kapatıp gitti.

beni hayatım boyunca en etkileyen sözü yüz milyon meslektaşı ile toplandığımız bir akşam yemeğinde söylemişti. ben o yaz ilkokulu bitirmiştim ve anadolu lisesi sınavını kazanmıştım. o dönem eğitimin altıncı senesine tekabül eden sınıf anadolu liselerinde ingilizce eğitim verilen hazırlık sınıfları olurdu. şimdiki cıvık dönemin düzgününü düşünün, öyle. inal ertekin bebelerine rağmen istediğim okulu kazanmışım, zaten o zamanlar sadece iki tane anadolu lisesi var yaşadığımız yerde, bir yandan gururluyum, işte başardım falan modundayım, bir yandan da kimseye söylemediğim, hatta kendime bile, bir endişem var. işte böyle bir yaz, soruyor amcalar işte aferin berte kazandın, gelip bizim öğrencimiz olmadın (ben bi de ben sizin okula gelmeyeceğim ki anadolu lisesine gireceğim diye burnum bi karış havada dolaşırdım, kendinden emin olmak böyle bir şey sanırım) e ne hissediyorsun falanlar, ben gak guk diyemeden babam girdi devreye 'berte'nin biraz endişesi var, tüm sene ingilizce öğrenecek, yapabilir miyim diye düşünüyor ama ben kızıma güveniyorum, yapar o,' ve ben dondum kaldım. lan kendime bile söylememişim! şimdi bakıyorum sözcüklerle bile anlaşamıyoruz insanlarla, değil içini okumak. gerçi annemle de sözcüklerle anlaşamazdık hiç, defalarca söylememe rağmen anlatamazdım. sanırım baba kız arasındaki bağa dayalı bir şey ya da benim ultra mega süper babama. kaç kişi bu şekilde karşısındakini anlayabilir? akraba bile olsa? kızlar hep seçecekleri erkekte babalarını arar derler ya, işte bu açıdan ararım elbet, böyle bir erkek daha çıksın karşıma, gözüm kapalı evlenirim bile. ki ben... demek o baba arama teorisi de doğruymuş, şimdiye kadarkileri toplasan tırnağı olamayacaklarından hiç gerçekten onu aradığımı düşünmemiştim. bir bilimsel gerçeğe daha ışık tuttuktan sonra kabuğuma çekiliyorum. sen sanıyordun ki kabukluydum, değilim.

(deliberte, 18.10.2011 13:45)

Ha bir de şu var:

Babası büyüyen kadınlardan korkmak


korkaklara mahsustur. abuk subuk spesifik örneklerden çıkarım yapıp kendinizi maymun edeceğinize bence korkunun üzerine gidin. geçecek.

kendi ayaklarının üzerinde duran her kadının babası ölmüş değildir. bunu da yazın bir kenara.

ha bir de kendisinden yaşça büyük sevgilisi olan kadınlara baba hasreti içinde oldukları için o adamları seçtikleri söyleniyor ya işte o insanları pompalı tüfekle kovalamak istiyorum. herkes ben değil tabi, susup içinden saydırıyorlar.
(deliberte, 10.06.2010 01:13)

Aslında farklı bir şekilde bitirmek istiyordum. Ben geçen sene hayatta olmayan babama bir hediye verdim, ona sevgilisini verdim, o yazım ile bitiriyorum. Halbuki o yazıyı yazarken bunu ben bile bilmiyordum. Hastanede, yoğun bakımın önünde asla gerçekleşmeyecek bir ameliyat için güya, koşturuyordum, gerçekleşse %95 annemi kaybedeceğim bir ameliyatın kan hazırlıkları için çırpınıyordum. Nereden bilebilirdim ki?

Babacığım, kızları benim canım olanların hiç tanımadığım merhum babalarını da, kalbimde baki kalan Baki hocayı da, seni de çok seviyorum. Bu sene sana verebileceğim tek hediye daha güçlü, daha ayakta, daha dimdik bir kadın olmaktır, biliyorum ve güvenini boşa çıkarmıyorum. Tapusunu defalarca dolandırıldığın için alamadığın ev yüzünden kanser olup canını acı çekerek teslim eden babacığım, o ev artık benim üzerime ve ben sana, doğum günün için, içinde bir sürü hediye hazırladım. Görüyorsun, biliyorum.

Babası hayatta olmayanların babalar günü


duygusal anlamda babayı aldıkları gün. sabah twitter'da okumasam bana yardıma gelen arkadaşımın babasına koşmasından öğrenecektim bu günü. twitter'da yazansa az ve öz :

-- Tweet sahibi twitter hesabini gizlemis! -- (dolayısı ile ne yazıldığını bilemiyoruz....)
bu da benden ona cevap:
@nrgldnmz her babalar gününde aynı şeyi düşünürüm yıllardır...
tahminen tweet'te her babalar gününün babası olmayanları acıtmaktan başka hiçbir işe yaramadığını yazmıştı bu kişi.

http://twitter.com/...iberte/status/82357886583455745

Mezarına bile ayağım dönmemiş, babama diyeceğim bir şey var mı düşündüm, sevmediğimden değil, çok sevdiğimden, yokluğunu kabullenemediğimden...
http://twitter.com/...iberte/status/82358685287972864

(19.06.2011 14:53) 

Artık mezarına ayağım dönüyor baba, hatta o gece sana sevgilini hediye ettiğimden beri ayağım oradan hiç dönmek istemiyor, toprağınıza yatıp öylece uzanmak istiyorum bazen, sizi çok özlüyorum. 

Bu yazıyı hangi bloguma koyacağımı bilemedim, ikisine de koyuyorum. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder